Son günlerde ülkemizin farklı noktalarında eş zamanlı çıkan orman yangınları, kamuoyunda büyük endişe yarattı. Özellikle 15 ila 20 farklı bölgede aynı anda başlayan yangınlar, olayın sadece mevsimsel koşullarla açıklanamayacağını düşündürüyor. Uzmanlar ve çevre örgütleri, bu tür yangınların tesadüf olamayacak kadar organize ve benzer zamanlamayla başladığına dikkat çekiyor.
Yangınlarda yüzlerce ailenin evi, bağı, bahçesi, küçük ve büyükbaş hayvanları kül oldu. Sadece bireysel kayıplar değil, aynı zamanda ülkemizin doğal zenginlikleri, ekosistemi ve geleceği de büyük zarar gördü. Bu yangınlar, sadece bir çevre felaketi değil; aynı zamanda ekonomik, sosyal ve ekolojik bir yıkımdır.
Devletin görevi, yangınlar başladıktan sonra değil, başlamadan önce önlem almaktır. Yaz aylarının yaklaştığı her yıl, orman yangınları riski göz önünde bulundurularak gerekli araç ve personel desteği sağlanmalı; yangın söndürme uçakları, helikopterler ve kara ekipmanları hazır hale getirilmelidir. Ayrıca halkı bilinçlendirecek kampanyalar ve denetimler artırılmalıdır.
Ne yazık ki bazı bölgelerde ormanların kasten yakıldığına dair iddialar da gündemde. Tarla açmak, turistik tesis kurmak, madencilik faaliyetlerine zemin hazırlamak gibi nedenlerle bilinçli olarak çıkarıldığı öne sürülen yangınlar, hepimizi derinden yaralıyor. Eğer bu şekilde devam edersek, çok uzak olmayan bir gelecekte ormansız, çorak bir Türkiye ile karşı karşıya kalabiliriz.
Bu noktada toplumun tüm kesimlerine büyük görev düşüyor. Her vatandaş doğaya karşı sorumluluk sahibi olmalı; şüpheli durumları yetkililere bildirmeli ve ormanların korunması için gereken hassasiyeti göstermelidir. Aksi halde, bugünün kayıpları yarının yok oluşuna dönüşebilir.