Ankara’da, geçici adı “terörsüz Türkiye” olan komisyona CHP’nin katılıp katılmaması konuşulurken İstanbul’da İBB’ye yönelik operasyonların yanlış saymadıysak yedincisi yapıldı. Aralarında İETT genel müdürünün de olduğu 25 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Bu operasyona altlık olsun diye bir gün önce de Ekrem İmamoğlu’nun yüksek lisans diploması da iptal edildi.
Bir yandan CHP’ye çağrı yapılıyor:
-Gel komisyona sen de katıl, barışa katkıda bulun!
Bir yandan CHP’ye operasyon yapılıyor:
-İmamoğlu’nu her yerden silene dek durmayacağız!
Özgür Özel, “Diyarbakır’da demokrasi, İstanbul’da otokrasi olmaz” demişti, bunu oldurup Ankara’da da şunu istiyorlar:
Ankara’da biatrasi!
Biat et, rahat et!
Muhalefetini yap ama Cumhur İttifakı’na bağlı olarak yap!
***
Özel’in komisyona ilişkin değerlendirmesini 26 Temmuz Cumartesi günü aktarmıştık. “Katılsak bile” diye başlayan çekincelerini sürdürüyor.
CHP Genel Merkezi şu noktayı önemsiyor:
Torgelow: 2025’in modern mutfak tasarımları – Şimdi keşfedin
Mutfak tadilatı | Arama reklamları
Komisyon fikri bizimdi!
Doğru ama bu komisyon öyle bir komisyon değil. Meclis İçtüzüğü’ne göre kurulan komisyonlar Meclis zemininde oluşur. Genel Kurul karar verir. İki aylık, yetmezse ek iki aylık çalışma sonucu raporunu yazar, Meclis başkanına sunar. Başkan da bunu Genel Kurul’a getirir, oylar. Kabul edilirse resmi bir belge haline gelir.
İktidar medyasının yazarları bile komisyonun bir tavsiye kurulu niteliğinde olduğunu vurguluyor. Hem Erdoğan hem Bahçeli tavsiyelere bayılır. Bir kişi ya da kurul tavsiyede bulundu mu yerine getirmek için akla karayı seçer!
Erdoğan önceki gün yaptığı açıklamayla komisyonu CHP’nin sınav komisyonuna çevirmeye niyetli olduğunu gösterdi. Gelinen noktanın özeti şu:
Süreç müthiş bir “fedakârlık” duygusuyla işliyor. Bir olumsuzluk olursa “feda” kısmı CHP’ye, her ne olursa olsun “kârlık” kısmı Cumhur İttifakı’na!
Konu tüm Türkiye’nin ortak özlemi olan barış içinde bir Türkiye! Buna kim hayır der. Ancak böylesine büyük bir ortak özlem için kurulacak komisyona CHP’yi çağırırken bile sınavdan geçireceğini söylemesi yukarıda vurguladığımız fedakârlık çizgisini gösteriyor. Türkiye bu tür siyaset oyunlarından bıktı ama AKP bıkmadı!
Yazı aramızda bu süreci biz de elimiz yüreğimizde izliyoruz. Eğer işler terse dönerse, bir suçlu bulup ona yüklenmek ve sert bir iklim estirmek istiyorlar!
***
İBB operasyonunun böyle bir günde yapılmasının rastlantı olduğunu sanmıyoruz. Burada darbe dönemlerini andıran “itirafçılık” seçeneğinin adeta kurumsallaştığını görüyoruz.
Hukuk dilinde etkin pişmanlık diye adlandırılan, sistemin içinde olan bu yöntem adım adım İBB operasyonlarının ana merkezi haline getirildi. Hukukçular, sadece itirafçının ifadesiyle yargılama olamayacağını vurguluyor, “Bir kişi çıkıp insan öldürdüm dese bile başka delil yoksa yargı onu sorgular. Başka amaç olabileceğini dikkate alır” değerlendirmesini yapıyor.
Biz itirafçılığı ilk 26 Mart günü, yani İmamoğlu tutuklandıktan üç gün sonra Erdoğan’ın ağzından partisinin grup toplantısında duyduk. Kimi itiraflarla her şeyin açığa çıkacağını söylemişti.
Öyle anlaşılıyor ki gizli tanıklık çok dejenere oldu. İtirafçılığı seçtiler. Bu bile elde iddianame yazmaya yeterli delil sorunu olduğunu gösteriyor.
Noktayı İmamoğlu ile koyalım...
Bu gidişle sıra doğum raporuna gelecek!
Biz de yazılarımızı öyle yazarız:
Doğmamış cumhurbaşkanına mektuplar!