Murat AĞIREL

Tarih: 13.05.2025 12:05

Cumhuriyetin Karlofça Antlaşması

Facebook Twitter Linked-in

 

 

Bu topraklarda, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yılları hariç, yaklaşık 350 yıldır siyaset ile uğraşanlar doğru kararlar alamıyor, yaşananları analiz edemiyor. Daha doğrusu halkı düşünerek hareket eden yok. 

 

Sırf bu yüzden de olan hep Anadolu’da yaşayan insanımıza oluyor. 

 

Bakın PKK, “12. kongre” adını verdikleri bir toplantının ardından “silahlı mücadeleyi sonlandırdıklarını ve örgütü feshettiklerini” ilan etti. 

 

Bazı çevreler bu açıklamayı “tarihi fırsat” olarak pazarlamaya başladı bile. 

 

Halbuki bu anlaşma Cumhuriyet döneminin Karlofça Antlaşmasıdır. Türkiye duraklama döneminden gerileme dönemine geçmiştir. 

 

Karlofça Antlaşması da Avusturya ile olan savaşı sonlandırmıştı. O zaman da payitahtın üzerinden büyük bir yük kalktığı savunulmuştu. Askerler evlerine dönecekti. Uzun yıllardır süren çatışmalar son bulacaktı. Köyler basılıp yakılmayacak, artık ekinler ekilecekti. 

 

Karlofça’dan iki asır sonra kendimizi Ankara önlerinde savaşırken bulduk. 

 

Bugün de aslında pek bir şey değişmedi. 

 

PKK’nin açıklamasının satır aralarını okursanız, ortada bir bitme değil, yeni bir taktik dönüşüm olduğunu anlıyorsunuz. 

 

Açıklama doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini hedef alıyor. 

 

1921 Anayasası’na “Türkiye halkı” diyerek gönderme yapıyorlar ama 1924 Anayasası’na “inkârın ve imhanın belgesi” diyerek saldırıyorlar. 

 

Neden? 

 

Çünkü “Türk milleti” kavramı onların ideolojisine uymuyor. 

 

Onlara göre Türkiye, Türklerin devleti olmamalı, halkların cumhuriyeti olmalı! 

 

Peki, bu fikir nerede son bulur? 

 

Üniter devletin parçalanmasında! 

 

Sınırların esnetilmesinde! 

 

Etnik temelli siyasi statülerin kurulmasında! 

 

Açıklamada Lozan’a yapılan vurgu da bir başka tehlikeyi ortaya koyuyor. 

 

Diyorlar ki: 

 

“Lozan’da statümüz yok sayıldı. Artık uluslararası kamuoyunun da bu hesabı görmesi gerek.” 

 

Kimse kusura bakmasın ama bu söylem doğrudan uluslararası arenaya “Devreye girin” çağrısıdır. 

 

Lozan’ı yırtıp atma gayretidir. Tarihi anlaşmayı kadük hale getirmek istemektir. 

 

Türkiye’nin içişlerini uluslararası bir müdahale meselesine çevirmek için atılmış bir adımdır. 

 

Açıklamada, “PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı” deniyor. 

 

Peki, ne anlama geliyor? 

 

PKK’nin zaten işlevi bitti, biz YPG olarak, PYD olarak, KCK, SDG, YJA-Star olarak devam ediyoruz, demek. 

 

Bu yapılar zaten PKK’nin yan kolları olarak yıllardır faaliyet gösteriyor. 

 

Şimdi PKK tabelasını indirip uluslararası meşruiyet kazanmaya çalışacaklar. 

 

Batı kamuoyuna, “Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan seküler güç” maskesini yeniden pazarlayacaklar.

 

Unutmadık! 

 

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Suriye’de statü elde edildi, şimdi üçüncü faza geçiliyor” demişti. 

 

Peki üçüncü faz ne? 

 

Türkiye’ye dönük siyasi ve sosyal dizayn hamlesi. 

 

Bunun için PKK, “Silahlı mücadeleyi sonlandırdık” diyerek kamuoyu yaratıyor, aynı zamanda “Öcalan süreci yönetmeli” diyerek siyasi pazarlığın kapısını aralıyor. 

 

Bu, silah bırakmadan, hesap vermeden, hukuki meşruiyet kazanmaya çalışma planıdır. 

 

İsrail-Gazze savaşı artarak sürüyor. Lübnan’a Suriye’ye sıçradı, Türkiye’ye sıçramayacağının garantisi var mı? 

 

Türkiye’yi İsrailleştirmeye çalışıyorlar. Güneydoğu illerini de Gazze gibi gösterecekler. 

 

İran, Lübnan, Suriye hattı zaten diken üstünde. 

 

ABD, Trump’ın döneminde bölgeden geri çekilme planını devreye soktu. 

 

Tam da bu ortamda PKK sahneye çıkıyor. 

 

Zamanlama tesadüf değil! 

 

Dengeler yeniden kurulurken Türkiye’yi “barış ve demokratik çözüm” ambalajıyla yeni bir masaya oturtmaya çalışıyorlar Siyasetçiler değil, halk bu yaşananları iyi okumalı. 

 

AKP’li ve neoliberal siyasetçilerin nasıl davranacağını biliyoruz, “Taraf” tayfası da mantar gibi ortaya çıkacak. FETÖ’cüler bile bu “kumpanyadan” faydalanıp aralara sızacak. 

 

Bakın tam dönüşüm değişim sırası gelmişken bir el İmamoğlu’nu, Ümit Özdağ’ı içeri attı. 

 

Karlofça Antlaşması’na geri dönelim. 

 

Cumhuriyet, AKP ile birlikte duraklama dönemine girmişti. Ne ekonomik ne hukuki ne de demokratik olarak ileriye gidebildi. 

 

PKK ile masaya oturup Lozan pazarlık konusu yapılarak maalesef gerileme dönemine girildi. Hiçbir tarihi gerçeklikle bağdaşmayan Lozan’ın sözde “hezimet” olduğu savsatalarının savunulduğu ve Cumhuriyeti kuran kadroların hedefe oturtulduğu dönem boşa değilmiş anlıyoruz. 

 

Yoksulluğun daha da artacağı, hakkın hukukun adaletin biraz daha silineceği, yoksul kentlinin, köylünün daha da ezileceği karmaşa dolu yıllara merhaba dendi. 

 

Bu yazım da tarihe not olarak düşsün.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —