Osman DOST


Devlet Adamlığı Nereye Kayboldu?

Bir zamanlar dünya sahnesinde, özellikle de Avrupa’da, sözünün ağırlığı olan, vicdanıyla hareket eden, gerçek anlamda “devlet adamı” sıfatını hak eden liderler vardı.


 

Bir zamanlar dünya sahnesinde, özellikle de Avrupa’da, sözünün ağırlığı olan, vicdanıyla hareket eden, gerçek anlamda “devlet adamı” sıfatını hak eden liderler vardı. Dünya barışını gözetir, bir yerde zulüm varsa, çekinmeden “dur” diyebilecek cesareti ve itibarı gösterirlerdi. Şimdi ise bu sesler suskun. Devlet adamlığı yerini sadece günü kurtarmaya çalışan siyasetçilere, basit menfaat hesaplarına ve çifte standartlara bırakmış görünüyor.

 

İsrail’in yıllardır süregelen Filistin politikası, dünya kamuoyunun gözleri önünde bir halkı sistemli şekilde yok etmeye dönüştü. Evler yıkıldı, şehirler yerle bir edildi, çocuklar öldürüldü. Oysa bir zamanlar, böyle bir saldırganlık başladığında, Avrupa’dan güçlü sesler yükselirdi. “Dur, dünya barışını tehdit ediyorsun” diyen liderler olurdu. Bugün ise sessizlik hâkim. Tepki göstermek bir yana, pek çok Batılı ülke bu zulme ya sessiz kalıyor ya da dolaylı yoldan destek veriyor.

 

İsrail’in saldırgan politikası yalnızca Filistin’le sınırlı kalmadı. Suriye'nin topraklarını işgal etti, Lübnan'ı harabeye çevirdi. Şimdi ise hedefte İran var. Tüm bu saldırılar meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Özellikle de Netanyahu'nun liderliğindeki İsrail yönetimi, İran'ın nükleer çalışmalarını gerekçe göstererek kendi silahlarını gizliyor, ama İran'ın savunma kapasitesine karşı uluslararası destek arıyor. Oysa herkes biliyor ki İsrail, Orta Doğu’daki en gelişmiş silah sistemlerine sahip ülkelerden biri ve nükleer silahları yıllardır elinde bulunduruyor. Bu çifte standarda kim “dur” diyecek?

 

Amerika Birleşik Devletleri’nin koşulsuz desteğiyle daha da cesaretlenen İsrail yönetimine karşı Avrupa’dan güçlü bir itiraz gelmiyor. Çünkü artık o eski Avrupa yok. Vicdanını pusula edinen liderler yerlerini ya kendi koltuğunu düşünen siyasetçilere ya da büyük güçlerin gölgesinden çıkamayan idarecilere bıraktı.

 

Peki ya Müslüman ülkelerin yöneticileri? 2 milyarı aşan bir nüfusa sahip bu toplulukların liderleri nerede? Maalesef oradan da gür bir ses çıkmıyor. Ya korkakça susuyorlar ya da kendi iç meselelerine o kadar boğulmuş durumdalar ki, dış dünyadaki adaletsizliklere gözlerini kapatmışlar. Bu sessizlik, bu ilgisizlik tarih boyunca hafızalardan silinmeyecek bir utanç olarak kalacak. Belki de ileride gelecek nesiller, “O günlerde nerelerdeydiniz?” diye sorduklarında, cevapsız kalacak bu yöneticiler için en ağır ifadeleri kullanacaklar. “Yüzünüze tükürmeye bile değmez” denilecek belki de...

 

Dünya yeniden cehalet çağının karanlıklarına dönüyor gibi. Güçlünün haklı sayıldığı, zayıfın ezildiği bir düzen kuruldu. Oysa gerçek devlet adamları böyle dönemlerde ortaya çıkar. Sessizlikleriyle değil, cesaretleriyle, adalet duygularıyla, halkların yanında duruşlarıyla tarih yazan liderler aranıyor artık. Ama ne yazık ki bugün dünyada, özellikle de Avrupa’da, inanılacak devlet adamı kalmadı.