Şefika’nın Hikâyesi Üzerinden Türkiye Gerçeği
Hayat, birçok kişi için artık sadece yaşamak değil, hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş durumda. Özellikle büyükşehirlerde yaşayan dar gelirli vatandaşlar için geçinmek, adeta imkânsız bir denklem haline geldi. Ay sonunu getirmek, faturaları ödeyebilmek, çocuk okutmak, sağlıklı beslenmek ve bir nebze olsun sosyal hayata karışabilmek, ortalama bir gelirle neredeyse hayal oldu.
Şefika, bir tekstil firmasında çalışan 45 yaşında bir kadın. Ayda 30 bin TL maaş alıyor. İlk bakışta kulağa fena gelmeyebilir. Ancak Şefika'nın yaşadığı İstanbul’da ödediği kira tam 22 bin TL. Elektrik, su ve doğalgaz faturaları 1300 TL’yi buluyor. Apartman aidatı ve internet ise 1700 TL tutuyor. Geriye kalanla mı? Ayda en az 10 bin TL tutan pazar, market ve ulaşım masraflarını karşılamaya çalışıyor.
Kira, temel faturalar ve gıda harcamaları toplamda 35 bin TL’yi aşıyor. Ancak Şefika’nın geliri sadece 30 bin TL. Aradaki fark, borçlanarak ya da bir şeylerden kısarak kapatılıyor. Kısacası, maaşı giderlerinin yarısını bile karşılamıyor. Bu sadece Şefika'nın değil, ülkenin büyük bir kısmının ortak hikâyesi.
Emekli maaşları 17 bin ila 25 bin TL arasında değişiyor. Asgari ücret, yine bu bantta gezinip duruyor. Gıda fiyatlarındaki artış, kira patlaması, eğitim ve sağlık giderleri derken geçim derdi, toplumun her kesimini sarmış durumda. Üstelik bu sıkıntılar sadece maddi değil; psikolojik yıkımı da beraberinde getiriyor. İnsanlar yorgun, umutsuz ve gelecekten korkar hâle geldi.
İlkbahar ve yaz mevsimi neredeyse sona ermek üzere ama kiraz, karpuz ve kavun gibi meyveleri hâlâ tadamamış insanlar var. Sağlıklı beslenmek artık bir lüks. Doymak başka, beslenmek bambaşka bir kavram hâline geldi. Pazarda elini uzatıp boş çekenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Et, süt ve meyve ürünlerine ulaşmak, orta sınıf için bile zorlaştı. Hele ki birkaç çocuklu aileler için bu durum daha da dramatik.
Bir düşünün: Okula giden üç çocuğun her biri için okul harçlığı, kıyafet, kırtasiye ve okul servis ücreti ödenmek zorunda. Bunların toplamı, neredeyse ikinci bir maaş kadar tutuyor. Üstelik çocukların eğitim hayatı artık sadece akademik değil; psikolojik olarak da desteklenmeleri gerekiyor. Ancak aileler, kendi ayakta durmakta zorlanırken çocuklarının ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak?
Öte yandan, bazı insanlar birden fazla yerden maaş alırken, bazıları iş bulmak için kapı kapı dolaşıyor. Üniversite mezunu gençler, temizlik işlerine bile razı olup yeter ki çalışacak bir yer bulayım diyerek hayata tutunmaya çalışıyor. Bu çarpıklık, sosyal adaletin ne denli zedelendiğini açıkça ortaya koyuyor.
Türkiye’de yaşam şartları, sadece ekonomik değil; sosyal, psikolojik ve ahlaki açılardan da gözden geçirilmeli. Gelir adaleti, fırsat eşitliği ve insanca yaşama hakkı, artık sadece anayasal bir madde olmaktan çıkmalı; hayata geçirilmelidir.
Çünkü bir ülkede insanlar geçinmeye çalışırken sürünüyorsa, bu sadece bireylerin değil, topyekûn toplumun sorunudur