Mustafa BALBAY


Suriye’de istikrar karşıtı gelişmeler

Suriye’de istikrar karşıtı gelişmeler


Suriye’de oluşturulan yeni yönetimin, ülkedeki istikrarı henüz sağlayamadığı, meşruiyeti önemli ölçüde kabul görse de muktedir olma konusunda ilerleyemediği görülmektedir. Bunu üç ana sebebe bağlamak mümkündür.

Birincisi, Kürt grupları temsil ettiği söylenen SDG/PYD’yle Merkezi Yönetim, ABD’nin desteği ve yönlendirmesiyle bir anlaşma yapmasına rağmen, SDG’nin anlaşmayı kendi hedeflerine göre tanımlayarak özerklik taleplerini dile getirmesi sonucu, Suriye’nin yeni yapılanmasında öngörülen “üniter yapı, siyasi birlik içinde toprak bütünlüğü” ilkesiyle bağdaşmamasıdır.

İkincisi, İsrail’in önce Nusayrileri/Alevileri tahrik edip kışkırtarak merkezi yönetimle çatışmaya sebep olması, çatışmalarda insanlık dışı olayların da meydana gelmesidir. Müteakiben güneyde Dürzileri ayaklandırarak merkezi yönetim askerleriyle çatışmasına sebep olduktan sonra, Dürzileri koruma bahanesiyle hava saldırıları düzenlemesi ve işgal ettiği Golan Tepelerinde, işgali daha da genişletip Şam’a kadar dayaması, üstelik bunun geçici değil kalıcı olduğunu da beyan etmesidir.

Üçüncüsü ise İsrail’in, Suriye eski yönetiminden kalan kara, deniz, hava harp silah ve araçlarını, askeri tesislerini bilinçli olarak imha etmesi sonucunda, mevcut yönetimin elinde etkin bir askeri gücün kalmaması, dolayısıyla istikrarı bozucu eylemlere, elinde yeterli güç olmadığı için istenilen ölçüde müdahale edememesidir.

İsrail’in hedefinin, Suriye’nin istikrarlı olmasını ve üniter yapı içinde siyasi birliğini engellemek, Suriye’nin istikrarlı olmasını ve üniter yapı içinde siyasi birliğini engellemek, kaos yaratıp, güvenlik bahanesiyle bu ülkeyi her an müdahaleye açık hale getirmek, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin Suriye’de etkinlik sağlamasına imkân vermemek olması da bu kapsamda istikrara engel olan önemli bir faktördür. Bu istikrarsızlık girişimlerine biraz daha yakından bakalım.

Kürtlerin özerklik talepleri

Geçen ay Türkiye sınırına bitişik Kamışlı’da PKK’nın Suriye versiyonu PYD ile Barzani’lerin Suriye kolu ENKS, “Rojova Birlik ve Ortak Tutum Konferansı” düzenlemiştir. Konferansı Irak’tan KDP ve KYB, Türkiye’den de DEM ve KDP izlemiştir. Sonuç bildirgesinde; “ortak Kürt heyeti” oluşturulacağı, “Suriye’deki Kürt sorununa demokratik ve ademi merkeziyetçi adil çözüm” ile “Kürtlerin anayasal haklarının güvence altına alınması” hedefleri yer almıştır.

Bu Konferans’ta ortaya konan “Federatif yapı” tarifiyle SDG/PPYD’nin Suriye Yönetimi’yle yaptığı anlaşmanın çeliştiği söylense de aslında o anlaşmanın 2. maddesindeki ““Kürt toplumu Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olarak tanınacak ve anayasal hakları garanti altına alınacak” ifadesindeki, Kürtlerin üniter yapı içinde değil de ayrı ve anayasal hakları güvence altına alınmış bir parça olarak yer almasıyla aynı anlamı taşıdığı anlaşılmaktadır. Hatta, Suriye’nin toprak bütünlüğü, müşterek bayrak ve müşterek başkent ilkesiyle de ters düşmemektedir.

Ayrıca anlaşmanın 4. Maddesinde ““askeri kurumların devlet yönetimi altında bütünleştirileceği” ifadesinin de SDG/YPG’nin feshedilerek Suriye ordusunun içine katılacağı veya entegre edileceği anlamına da gelmemektedir. Bunu anlaşmadaki “tek ordu” değil de “müşterek ordu” ifadesinden SDG/PYD’nin dağılmadan, bir bütün halinde Suriye ordusunun bir parçası olarak bulunacağı anlaşılmaktadır.

Sonuçta Türkiye’nin, üniter yapıda siyasi birlik içinde toprak bütünlüğünü öngördüğü ve Suriye yönetimiyle de aynı çizgide olduğu Suriye’nin yeni yapısının, pratikte sıkıntıyla karşılaştığı görülmekte, bu durumda Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlansa da üniter yapı, siyasi bütünlük ve tek ordu ilkelerinin oluşturulamaması da söz konusu olabilmektedir.

“Terörsüz Türkiye” girişimindeki PKK’nın tüm unsurlarıyla kendini feshetmesi ve silah bırakmasının, PKK’nın Suriye versiyonu olan SDG’yi kapsamadığı, kendi yetkilileri tarafından ifade edilmiş ve Suriye Yönetimi-SDG arasında varılan mutabakattan da anlaşılmıştır. Türkiye’nin, ABD güdümünde yapılan bu anlaşmayı genel hatlarıyla uygun karşılaması da SDG/PYD’den bu yönde bir beklentisinin olmadığını göstermektedir. Ancak Suriye Ordusu içine katılması beklenmektedir.

İstikrarsızlığın kaynağı İsrail

Türkiye, Suriye’nin yeni yapılanmasında toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin temel bir öncelik olduğunu, özerklik taleplerinin Suriye’nin egemenliğine ve istikrara zarar verme potansiyeli taşıdığını, üniter yapısının bozulmasına rıza gösterilmeyeceğini açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Suriye lideri de aynı şekilde SDG/PYD'nin özerklik taleplerinin ülke birliğine tehdit oluşturduğunu, özerk yönetim çağrılarının merkezi hükümetle yapılan anlaşmaya aykırı olduğunu ve konunun kırmızı çizgileri olduğunu vurgulamıştır.

ABD bu konudaki düşüncesini net olarak açıklamasa da politikası gereği hem İsrail’in güvenliği hem de Irak’ta olduğu gibi Suriye’de kendine müzahir ve kontrolünde bir yapının varlığını ön planda tuttuğu söylenebilir. BOP’un hala işlevsel olduğu da göz önünde tutulmalı, Suriye’den tamamen çekilmesi de beklenmemelidir. Asker sayısını azaltsa da Suriye’deki etkisini başka yollarla sağlayacağı düşünülmelidir.

İsrail’in Suriye’de istikrarsızlıktan yana olduğunu, üniter bir Suriye’nin güvenliğini tehdit ettiği düşüncesini taşıdığını, özellikle ABD’nin çekilmesi halinde başta Türkiye olmak üzere başka güçlerin bölgede etkinlik sağlamasını istemediğini, ortaya koyduğu davranış ve eylemlerden anlamak mümkündür.

Güneyde Dürzileri tahrik ederek çatışma çıkartmış ve bunu bahane ederek bölgeye saldırılar düzenlemiştir. Golan tepelerindeki işgalini genişletmiş olup, kendine müzahir Dürzilerle bölgeyi kontrol altında tutmaktadır. Bölgeden ayrılmayacağını da açıklamış olup, yeni yapılanmada Dürziler için otonom bir bölge talebinin olduğu da açıktır.

SDG’yle de iletişim ve dayanışma içinde olduğu görülmektedir. Lazkiye-Tartus bölgesindeki çatışmada da İsrail’in rolünün olduğu ortaya çıkmış olup, bu bölgede de Alevi/Nusayri bir otonom idare oluşturulması da hedefleri arasındadır.

İsrail’in Suriye’de ön gördüğü yapının oluşturulması ve ABD’nin bölgeyi terk etmesini önlemek için istikrarsızlık yaratmaya devam edeceği anlaşılmaktadır.

Bu süreçte Suriye üzerinde İsrail’le Türkiye arasında bir çatışma çıkması her an için mümkün görüldüğünden, özellikle ABD’nin de telkinleriyle iki ülke arasında bir çatışmasızlık mekanizması oluşturulmuştur. Ancak çıkar çatışması veya güvenlik ihtilali olması halinde bu mekanizmanın dışına çıkılması da güçlü bir ihtimaldir.

ABD her hâlükârda İsrail’e olan desteğini ve aynı tarafta olduğunu belirtmekle birlikte, iki müttefiki Türkiye ve İsrail’in karşı karşıya gelmesini de arzu etmemektedir. Ancak İsrail’den yana olan tavrı, İsrail’in Suriye’de istikrasızlık kaynağı olma davranışlarını teşvik etmektedir.

Bütün bu konular göz önüne alındığında, Suriye’de yakın bir zaman içinde istikrarın oluşturulmasının oldukça uzak bir ihtimal olduğu görülmektedir.