Zeydan Karalar, güneşin yüz bin parçaya bölündüğü topraklarda doğmuş bir adamdır. Sıcaklığıyla insanını kavuran, bereketiyle yoksulu doyuran, coğrafyanın kader olduğu o topraklarda büyüdü. O topraklar ki yedi direkli çadırların gölgesinde yiğitler yetiştirir.
Ve şimdi, o yiğitlerden biri, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, bir irtikap iddiası ile tutuklu.
İstanbul’da yürütülen bir soruşturmada, savcılık tarafından “suç örgütü lideri” olarak tanımlanan Aziz İhsan Aktaş’a yönelik operasyon kapsamında, Baki Nugay’ın beyanı doğrultusunda Zeydan Karalar hakkında işlem yapıldı.
İddia büyük ama delil küçük...
Evet, yalnızca bir kişinin, Baki Nugay’ın beyanı var.
Ne garip değil mi?
Zeydan Karalar’ı bu ciddi suçlamayla ilişkilendiren başka hiçbir somut veri, belge, kayıt, ifade yok.
Peki, kimdir Baki Nugay?
Barka Atık Yönetimi isimli firmanın ortağı.
İfadesinde diyor ki:
e-Faturaya Zorunlu Geçişin En Avantajlısı!
60.000'den Fazla Mikro İşletmenin e-Fatura ve Ön Muhasebe Tercihi
Logo İşbaşı
“Zeydan Karalar, düzenli ödeme alabilmemiz için her ay belli bir miktarın kendilerine ödenmesi gerektiğini ve bu süreci Özcan Zenger ile yürütmemiz gerektiğini belirtti. Talebi kabul etmezsek ödemeler gecikirdi. Bu yüzden teklifi kabul ettim.”
O halde burada durup soralım:
Bu beyan, böylesine ağır bir suçlamanın temelini oluşturabilir mi?
Yani iftira atmış olabileceği hiç mi düşünülmüyor?
Tam da bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yıllardır söylüyor:
“İtirafçı tanık ifadeleri, özellikle menfaat karşılığı alınmışsa adil yargılanma hakkını doğrudan ihlal eder. Çünkü bu tür ifadeler, yönlendirilmeye, kişisel hesaplaşmalara, çıkar çatışmalarına açıktır. AİHM’nin Adamčo v. Slovakya kararında açıkça belirtilmiştir: Tanığın elde ettiği menfaat ne kadar büyükse o ifadenin güvenilirliği o kadar şüpheyle karşılanmalıdır.”
Peki, bu dosyada, tanık beyanını destekleyecek başka ne var?
Koca bir hiç.
Şimdi gelelim iddianın omurgasına...
Deniyor ki: “Hak ediş ödemeleri için irtikap sağlandı.”
Fakat ilk çelişki burada başlıyor.
Sözde irtikap iddiasını oluşturan olayın ilk tarihi 17 Kasım 2017.
Ama ondan önce yapılan iki büyük ödeme var:
13 Kasım’da 2 milyon TL, 6 Kasım’da 1 milyon 385 bin TL.
Yani henüz “irtikap” iddiasından önce bile, ödemeler düzenli şekilde ve ciddi meblağlarla yapılmış.
O zaman, nerede bu sözde menfaat? Nerede bu irtikap?
Dahası da var...
2014-2016 arasında yapılan toplam ödeme: 92 milyon 693 bin TL.
İrtikap iddiasının odağındaki 2017-2019 döneminde yapılan ödeme ise: 90 milyon 20 bin TL.
Bırakın artışı, düşüş var.
Yine soralım: Menfaat nerede?
Ödeme kalemlerine daha yakından bakalım.
2017’den 2018’e devreden hak ediş: 406 bin TL.
2018’den 2019’a devreden: 6 milyon 425 bin TL.
Tam 13 kat artış!
Eğer gerçekten bir çıkar sağlanıyorsa neden hak edişler zamanında ödenmemiş, neden borçlar birikmiş?
Ve en ilginci...
Soruşturma kapsamında tutuklanan Seyhan Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Özcan Zenger’e 13 Aralık 2017’de 1 milyon TL verildiği iddia ediliyor.
Tam bir hafta sonra belediyeden bu firmaya tam olarak 1 milyon TL ödeme yapılmış.
Bu nasıl bir “irtikap” mantığıdır?
Kim cebinden 1 milyon TL verir, sonra aynı parayı geri alır?
Bu olsa olsa kendi parasını dolaştırmak olur.
Rant bunun neresinde?
Şimdi başka bir çelişki daha anlatayım.
İddiaya göre “Her ay ödeme yapılmazsa hak ediş alınmaz.”
Peki, dosyada tam 6 ay boyunca hiçbir para transferi görünmüyor.
Ama bu 6 ayda da hak ediş ödemeleri aynen sürmüş.
Madem ödeme olmadan iş yürümüyor, bu nasıl oluyor?
HTS kayıtlarına gelince...
“Aynı baz istasyonundan sinyal verdiler” deniyor.
Yani bir tür “ortaklık” ispatı gibi sunuluyor.
Ama Yargıtay Ceza Genel Kurulu ne diyor?
Aynı baz istasyonuna bağlanmak, o kişilerin aynı mekânda bulunduğu anlamına gelmez.
Hele ki İstanbul gibi devasa bir şehirde, aynı istasyona bağlanan iki kişi birbirinden bir kilometre, hatta daha da uzakta olabilir.
Dahası...
Bu veriler iddiaya uysun diye cımbızlanmış gibi.
Özcan Zenger’in anılan kişilerle hiçbir ortak baz vermediği İstanbul ziyaretleri yok mu?
O sırada para çekimleri hiç mi yapılmamış?
Gerçekten adalet arıyorsak, verileri bir bütün halinde görmek zorundayız.
Bir kısmını büyüteçle inceleyip diğer kısmını karanlıkta bırakmak, hakkın ve hukukun doğasına aykırıdır.
Şunu unutmayalım:
Adana Zeydan Karalar’dır, Zeydan Karalar Adana’dır.
Elbette yargı görevini yapmalı.
İddialar araştırılmalı, sorular cevap bulmalı.
Ama bu süreçte, yüz binlerce oy alarak seçilmiş bir belediye başkanının ifadesi de ciddiyetle dikkate alınmalı.
Bir kişinin ifadesiyle tutuklanmamalı.
En azından millet iradesine saygı gösterilmeli. Buna saygı göstermesi gerekenler arasında yargı da var.
Bir seçilmiş siyasetçi tutuklanıyorsa çok daha ciddi ve somut delillerle bu tutuklamanın gerekçesi açıklanmalı.
Adalet; soyut iddialarla, suçtan kaçınmak için verilen ifadelerle değil, somut delillerle sağlanır.
Eğer bir dava yalnızca bir tanığın beyanına ve çelişkilerle dolu verilere dayanıyorsa, o davanın meşruiyeti de tartışılır hale gelir.
Çünkü hukuk, birini mahkûm etmek için değil, gerçeği ortaya çıkarmak için vardır.
Ve adalet, sadece mahkeme salonlarında değil; halkın vicdanında da tecelli eder.
Yargı camiası bunu bir türlü anlamıyor. Yargılamak isterken halkın vicdanında yargılanıyorlar farkında değiller.