Osman DOST


Halkın Hakemliğine Başvurmaktan Başka Çare Kalmadı

Halkın Hakemliğine Başvurmaktan Başka Çare Kalmadı


 

Ülkemiz, uzun bir süredir ciddi bir ekonomik ve toplumsal buhranla karşı karşıya. Önce partiler arası siyasi çekişmelerle başlayan huzursuzluk, zamanla hükümetle muhalefet arasındaki derin ayrışmaya dönüştü. Bu tabloya bir de halkın yaşadığı geçim sıkıntısı eklendiğinde, iç huzurun neredeyse tamamen kaybolduğunu görmek zor değil.

 

Emekliler, dul ve yetimler her geçen gün artan hayat pahalılığı karşısında adeta eziliyor. Üniversiteyi kazanma başarısı gösteren birçok genç ise, barınma ve ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle hayallerini yarıda bırakmak zorunda kalıyor. Öte yandan, üretici malını değerinde satamamaktan, tüketici ise temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktan yakınıyor. Market sahipleri ise elektrik, su, internet, kira ve yüksek vergiler altında ezilmiş durumda. Üreticiden markete uzanan her adımda artan nakliye maliyetleri, akaryakıta yapılan zamlarla daha da içinden çıkılmaz hâle geliyor.

 

Bugün Türkiye’de üretenden tüketene, satandan satın alana, esnaftan memura kadar herkes dertli. Toplumun her kesimi bir biçimde mevcut ekonomik şartlardan olumsuz etkileniyor. Görünen o ki, bu ülkede huzur içinde yaşayan bir tek kişi kalmadı. Peki, bu noktada ne yapılmalı?

 

Demokrasinin temel prensiplerinden biri, halkın iradesinin yönetime doğrudan yansımasıdır. Sistem tıkandığında, sorunlar çözülemediğinde, çözüm sandıktır. Çünkü demokrasilerde nihai hakem millettir. Seçim sadece demokrasilerde vardır ve halk, beğenmediği yönetimi sandık yoluyla değiştirme hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılması, bir sistemin sağlıklı işleyip işlemediğinin en net göstergesidir.

 

Bugün yaşanan ekonomik kriz, tesadüflerin değil, yanlış tercihlerin sonucudur. Devlet Planlama Teşkilatı'nın kaldırılması, uzun vadeli ekonomik öngörülerin kaybolmasına neden oldu. Yatırımlar üretime, sanayiye ve teknolojiye yönlendirilmek yerine; "ölü yatırımlara" aktarıldı. Bu da verimsizliğe, kaynak israfına ve üretim gücünün zayıflamasına yol açtı. Üstelik sadece ekonomik değil, adalet sistemine duyulan güvenin zedelenmesi de yabancı yatırımcıları kaçırdı. Türkiye’deki yerli sanayi ise üretimini başka ülkelere, özellikle Mısır ve Romanya gibi daha istikrarlı pazarlara kaydırmaya başladı.

 

Tüm bu gelişmeler, mevcut yapının sürdürülebilir olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu nedenle bir an önce halkın hakemliğine başvurulmalı, taze bir halk iradesiyle yeni bir yönetim şekillenmelidir. Seçim, bir kriz değil; aksine, demokrasinin en sağlıklı çözüm yoludur. Eğer halktan alınacak destekle yeni bir hükümet kurulursa, bu yalnızca siyasi bir değişim değil; aynı zamanda ülkenin yeniden nefes alması anlamına gelecektir.

 

Türkiye’nin geleceği için atılacak en doğru adım budur. Halkın sesi duyulmalı, iradesi sandıkta tecelli etmelidir. Sorunları çözmenin, umutları yeşertmenin ve adaleti yeniden tesis etmenin yolu budur.