Sara:
• Canım sevgilim bu muhteşem evi şöylece bir dolaşalım mı? Sadece mutfak ve salonunu gördük! Bakalım diğer bölümlerde neler var?
Sarp:
• Tamam. İstersen önce evin çevresine bakalım. Nasıl olsa dışardayız, dedikten sonra; Sara’nın elinden tuttu, ön tarafta bulunan bahçeye doğru yürüdüler.
Evin bahçesi çok bakımlıydı. Bahçenin çiçeklerinin mevsimine göre ekilmesinin yanı sıra; bahçe duvarına paralel ekilmiş kalıcı gülfidanlarının yarattığı renk cümbüşü görülmeye değerdi. Ön bahçenin tam da orta yerinde içi süs balıklarıyla dolu estetik bir de havuz vardı.
Havuzun suyu da tertemizdi. Havuz kenarına mermer suluklar konulmuş; belli ki, bu sudan bahçeye gelen kuşların su içmesi de düşünülmüştü.
Bahçenin arka tarafına geçtiklerinde, nefis bir yüzme havuzu ile karşılaştılar. Havuz öylesine güzeldi ki, bir an önce suya girin der gibiydi. Havuzun baş tarafında estetiği bir hayli yüksek, muhteşem bir Afrodit heykelciği vardı. İlk bakışta fark edilen heykelin çıplaklığı, havuza girenleri çılgınca duygulara sürüklemeye hazır bir görüntü sunuyordu…
Sarp’ın Afrodit heykeline dikkatle baktığını fark eden Sara, elleriyle onun gözlerini kapadıktan sonra:
• Hayır, hayır Afrodit’i böylesine incelemek yok sevgilim. Hele ki ben yanındayken…
Sarp:
• Ooo, bu heykelcikten beni kıskanmıyorsun sanırım!
Sara:
• Heykel de olsa kıskanırım seni. Kendimden bile kıskanırım. Sana delicesine vurgunum ben. Benden başkasıyla ilgili düşüncelere kapılmanı istemem. İster heykel olsun, ister çiçek! Hele ki, bir kadın ise, o anda canıma kıyarım ben…
Sara bu sözleri öylesine içten söylemişti ki, Sarp ne yapacağını şaşırdı;
• Tamam, tamam bir tanecik sevgilim, ne bir heykel, ne bir resim, ne de bir çiçek! Hiçbirisinin önemi yok benim için. Bir daha mı?
Tövbe. Ama ne olursun bir daha ölümden bahsetme. Sen benim mabedimsin, canıma can katan can yoldaşımsın. Sensiz bir hayatı düşünemem. Bu öyle bir sevgi ki! Her an ruhumdasın, bedenimdesin, aklımdasın, beni yaşama bağlayansın.
Sarp, Sara’yı belinden sarmalayıp;
• Haydi, gel bahçenin kalan bölümüne de bakalım.
Yüzme havuzunu geçtikten sonra evin yan tarafında küçük bir de sera vardı. Serada mevsimine göre dikilmiş, çeşitli sebze fideleri en çok da domates türü mevcuttu. Anlaşılan o ki, ev boşken de bahçenin, seranın ve havuzun bakımı yapanlar vardı.
Bahçeyi dolaştıktan sonra tekrar içeri girdiler.
Sara:
• Haydi, şimdi de üst kata bakalım.
Evin üst katında, yatak odaları ile banyoları vardı. Ama ne yatak odaları…
Misafir yatak odaları da çok güzeldi ama ebeveyn yatak odası bir başka güzeldi. Oda öylesine güzel, öylesine iç açıcı döşenmişti ki! İçerisi sanki cennetten bir köşeymiş hissini veriyordu. Bu odada uyumanın vereceği huzurun yanı sıra, yatakta geçecek dakikaların hazzını da düşününce insanın içi bir hoş oluyordu…
Sara da bu duyguları hissetmiş olacak ki:
• Bu odada geçirilen dakikalar kim bilir ne kadar muhteşemdir? Diyerek, derin bir iç geçirdi…
Sarp da aklına gelen ateşli düşüncelere dur dercesine:
• Mutlaka öyledir, dedikten sonra; Haydi aşağıya inelim. Bak hava artık kararmaya başladı.
Sarp, aşağıya inmek istemesiyle Sara’ya olan özlemine, bedenini kaplayan ateşimsi duygulara gem vurmuş, onunla geçireceği o muhteşem dakikaların hayalini, böyle ayaküstü harcamak istememişti…
Tekrar salona indiler. Bu arada vakit bir hayli ilerlemiş, günün güneşli yüzü, gece karartısıyla buluşmaya başlamıştı…
Devamı yarın